31 Aralık 2011 Cumartesi


Bir zamanlar eskiden yani çoook eskiden Türkiye'ye gelmeden önce yıl başını kutlardım ailemle beraber. Kutlardım derken dini bi inançla falan değil sadece alışılagelmiş gelenek gibi, sıcak aile gece saat 12ye gelmeden önce mutlaka sofra hazırlanarak(bu arada sofradaki vazgeçilmez olmazsa olmazlardan biride Mandarinalar ve benim en sevdiğim Olivye salatası v.s.) ve canım ailemle beraber geçirirdik yıl başı gecelerini.

Belki de bu yüzden son 3 yıldır Yeni yıl kavramı, Yıl başı kutlamaları benim için çok yabancı bir duygu oldu şimdilerde.

Hele de bu sene benim için bi hayli zor geçti. Öncekilerine göre daha stresli bir yıldı. Sorunlarla uğraşmaktan sağlığımı, ailemi, etrafımdakileri, kendi hayatımı ihmal etmiş olabilirim de. Bazen de düşeriz ve bunun asıl sebebini anlamak zaman alır. En büyük komutanların bile kaybettiği savaşlar vardır.

Bütün yıl yeni şeyler yapmak için çalıştım. Düştüm, kalktım, hata yaptım, yanlış kararlar -seçimler yaptım. Sorun değil! Sonuçlarıyla yüzleşir ve eski hatalarımı yapmamak üzere yeni bir başlangıç yaparım.

Bugünkü aklım olsaydı dün yaptıklarımı yapmazdım, fakat dün yaptıklarımı yapmasaydım, bugünkü aklım olmazdı. O yüzden, yavaş ve kararlı doğru adımlarla, önceki hatalarımın dersini alarak yeni bir 365 güne Merhaba deme zamanı şimdi.

Yeni bir gün veya bir sonraki pazartesi bile yeni ve iyi şeyler yapmak için teşvik eder!

FISTIK gibi bir yıl geçirelim İNŞALLAH!

29 Aralık 2011 Perşembe

Yoğun bir tempo, ödev-sunum-proje bitirme telaşı: malum sınavdan önceki son haftadayız. Bu blog işi de zaten Ahmet Hocamızın verdiği ödevlerinden biriydi. Düzenli olarak buraya yeni yazılar eklememiz gerekiyordu, fakat zaman mekan istek sınırlılıkları olduğu için uzun süredir bir şeyler karalamıyorum. Bugün de, değerli Ahmet hocamızın dersinde yararlı ve ilgimi uyandıran bazı konular dikkatimi çekti. Buradan da sizlerle paylaşmak istedim böylece. 
Örneğin, çok CREATİVE bir kaynakça  commoncraft.com Günümüzdeki tüm modern teknoloji kavramlarını kısa ve net, açıklayıcı bir şekilde  anlatan videoların hazırlandığı bir site. Site hakkında bilgi araştırırken Site ve yapımcıların bulunduğu yer SEATTLE'mış. Bu haber beni şaşırttı diyebilirim. Nasıl olsa yazın Seattle'daydım. 
Hazırladıkları videolar benim beğenimi kazandılar. Örneğin bugun derste izlediğimiz Viki konusuna farklı bir yaklaşım ve açıklayıcı bir benzetme ile Viki konusunu çok iyi irdelemişler.
yada benim geçen haftaki sunum ödevleimden biri olan Mikroblog ve mikroblogun servisi olan Twitter'i de çok güzel anlatmışlar. Keşke bu siteyi daha önce keşfetseydim de sunum ödevlerime de eklerdim bu videoları :)

17 Aralık 2011 Cumartesi

ŞAŞIRT BENİ GOOGLE!


Bir arama motoru olarak tanımıştım Google’ı. Sonra da en güvenilir e-posta hizmeti sunmaya başladı. Git gide daha da genişledi kendi tarzında reklam sektörü yarattı. Google+ sosyal ağı, Google Beta (http://print.google.com), (http://www.google.com/alerts) gibi birçok kullanışlı araçlara el atmış bir teknoloji devine dönüştü. Şimdilerde ise her gün Arama motorundan çıkan sürprizlerle beni iyice şaşırtıyor. 

Mesela dün öğrendiğim çok güzel yeniliklerinden biri de : LET IT SNOW (kar yağsın)

Google’ın yeni yıla özel tasarladığı bir sürprizi :) Google arama motoruna LET IT SNOW yazın ve 5-10 sn. sonra ekranınıza sağanak yağış, kar taneleri yağmaya başlıyor. Ardından da ekranınız donmaya başlıyor, sis efekti yayılıyor. Mousu’unuzun yön tuşlarını kullanarak ‘BUZLU CAM’ ınızı silebilirsiniz ya da DEFROST düğmesine tıklayarak buzları eritin.Hatta o buzlu camlar üzerine benim yaptığım gibi istediğiniz yazıyı da yazın :)

Google’un bu güzel efektinin detaylarını internette araştırırken bunun gibi bir kaç özelliklerinin de olduğunu öğrendim. Aşağıdakıleri Google’ın arama motoruna yazın ve sonuçları görün:

1. LET IT SNOW – gelmiş geçmiş en şaşırtıcı ve müthiş kar yağdırma efekti

2. Google Gravity- Yer çekimine engel olamayan Google sayfa öğelerinin aşağıya düşmesi. İstersek öğeleri oraya buraya fırlatarak can sıkıntımızı da giderebiliriz.

3. Google interaktif grafik yapmayı da öğrenmiş ve böylece geometri ve matematik severlerinin de gönlünü fethetmiş oluyor. Arama motoruna örneğin:

  • 1. Sin(x) – basit bir fonksiyon 


  • 2. x/2, (x/2)^2, ln(x), cos(pi*x/5) – birden çok işlevi fonksiyon 


  • 3. (sqrt(cos(x))*cos(200x)+sqrt(abs(x))-0.7)*(4-x*x)^0.01, sqrt(9-x^2), -sqrt(9-x^2) from -4.5 to 4.5 -- yazarak da KALP şeklindeki grafiği görebilirsiniz :)

4. Z or R Twice veya DO A BARREL ROLL – yazınca arama sayfasının bir kere döndüğünü göreceksiniz.

5. ASKEW veya TİLT – yazınca arama sayfanın bir yana hafif kaydığını görebilirsiniz.

6. What is the loneliest number?  – sorusu sorulduğunda cevabı Google Hesap makinesi size 1 olarak gösterecektir.

Tabiiki de Dev Google bununla sınırlanmayacak ve 2012de bizleri daha fazla sürprizlerle şaşırtamaya devam edecek gibi gözüküyor.

Bazen

Sözler kime ait, kim  yazmış bilmiyorum ama yıllar önce çok anlamlı bir şiir-video izlemiştim. Ve her zaman yaptığım gibi: beğendiğim o şiir sözleri kendi arşivime eklemiştim. Şimdi de arşivimden çıkarıp sizlerle paylaşmanın zamanı geldi. Kişisel gelişim üzerine yazılmış metin ve dünya çapında ödül almış yapıt- resimlerden oluşan bu harika videoyu umarım sizlerde beğeneceksiniz. 

Bazen her şey sadece görünüşten ibarettir.
Bazen hergün başka biri olmak ister ve onun maskesiyle sokağa çıkarız.
Bazen eksiklerimizin içinde umutlarımızı yeşertiriz.
Bazen her şeye rağmen umudumuzu kaybetmeyiz.
Bazen elimizdekinin farkında olmayıp boşuna eziyet çekeriz.
Bazen herkesin gördüğünden farklı bir şey görürüz.
Bazen terkedilmiş hissederiz.
Bazen yaşama sımsıkı yanımızı reddederiz.
Bazen insanlar çoktan bizim için felaket senaryolarını hazırlamıştır.
Bazen hayat karmaşık ve içinden çıkılmaz bir denklem gibi gelir.
Bazen hiç ummadığımız dostlardır yardımımıza koşan ya da bizi hiç unutmayan
Bazen başarı en zor şartlarda ve savaşlardan sonra gelir.
Bazen bilgi bizi çağırır,biz ona gitmek istemesek de.
Bazen yanlış kararlar felaketle sonuçlanır.
Bazen imkansızlıklar içinde yaratıcı olmak gerekir.
Bazen ne yaparsan yap hiçbir şey değişmiyormuş gibi gelir...
İşin sırrı aslında kendini nasıl gördüğündedir...


15 Aralık 2011 Perşembe

Her Şey Beyinde Başlar

Bu aralar ne ders, ne yemek, ne de sevdiğim o kitaplar ilgimi çekiyor. Resmen kendimi bi yürüyen hayalet gibi hissediyorum... Hastalandım evet, ama bu işin fiziksel kısmı. Haa bi de manevi kısım... Sanırsam ikisi de bir arada olunca daha fena oluyor. Neyse ben gene her zamanki gibi Beynimi kandırmaya, kendimi yeni
şeylere vermeye devam ediim. 
Bu final sınavları, okul işleri bi bitse de en azından sevdiklerimi, Ailemi görsem bi rahatlasam :( Sevdiklerim uzakta olunca bu iş daha da zorlaşıyor... 


Kırgız Sanatçısı Aktan İsabaev den benim çokça sevdiğim bir Küü (Ezgi).Adı da Esimde yani Aklımda

13 Aralık 2011 Salı


Çığlık çığlığa ana rahminden doğan her faninin gelecekte büyük işler başaracağına dair idealler de doğuyor.
Çocukken mahalle çocuklarıyla en coşkulu ve en uzun süreli oyunlar oynama isteği, gençken de sınıftakı o en iyi çocuğu/kızı sevmek , en heyecanlı olayların içinde kendilerini kanıtlama isteği. Zamanla en iyi üniversite mezunu olmak, en iyi işi kurmak yada çalışmak, ve beyinlerinde oluşan ‘O’ idealini bulmak ve hayatının geri kalan kısmını onunla sürdürme isteği. Olgunlaşınca en iyi düğünle evlenmek, en zeki çocuklar yapmak, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek, onları hep başarılı görmek, en güzel ev yapmak, en yüksek gelir sağlamak… yani bunlar böyle sürer gider…

Her insanın hayat İdealleri En lerle doludur. Ve tabiiki de bu idealler hayat arzusunun temelidir, bu temelde bizi ayakta tutan, gelişmemizi sağlayan amaç önemli bir faktörüdür. İşte bu doğrultularla yaşayan ya da henüz yaşamamış ve yaşayacak olan insanın hayatının herhangi bir döneminde beklenmedik bir anda Kara şimşekler çakar ve her şey siyaha boyanır. Artık hiçbir şey hayalindeki gibi olamaz. Her şeyin üstüne kara çizgiler atılır. EN lerin yerini Keşkeler alır. Yapabileceklerinden çok Yapamayacaklarına odaklanır artık. Geleceği Aydınlık iken, artık hep Karanlık olacaktır. Neticesinde bir çaresizlik oluşur, mecburiyetten boyun eğen herşeyi kabullenme çaresizliği…

Hayat bu, kimse yarının bize ne getireceğini bilemez. Ya imkanın varken elindekileri değerlendireceksin ya da her şey elinden gidince dizini döveceksin. Yani kısacası, Farkına varacaksın hayatın. Sabah uyanınca Güneşin ilk ışıklarını GÖREBİLMENİN, yağmur sonrası yer toprak kokusunu ALABILMENİN, sevdiklerine senin için ne kadar değerli olduğunu ve sevdiğini SÖYLEYEBİLMENİN, anne-babana sıkıca SARILABİLMEK, çimenlerin üstünde yalın ayak Yürüyebilmek, kuş seslerinin yarattığı o müthiş semfoni seslerini DUYABİLMENİN ve arkadaşlarınla aynı şeyi komik bulup aynı anda kahkaha atabilmenin FARKINA VARMAK.

12 Aralık 2011 Pazartesi



Babam ve Oğlum: Hikayesi ve oyuncuları çok gerçekçi olan bir film. Türk sinemasında da önemli bir role sahip. Ayrıca Kırgız diline çevirilen İLK türk FİLM’dir.(Atam cana Uulum) Geçtiğimiz haftasonu bu filmin Kırgızca yayınlanan galasına gittim. Türk kardeşlerimizin başarılarını böylece kendi ülkemizde de tanıtmış oluyoruz :) Ve umuyorum ki Türkiye’de bu film nasıl da izlenme rekorunu kırdı ve başarının zirvesine çıktıysa, aynısı benim de ülkemde yaşanacak. Sonuçta Orta Asya insanın da damarında Türk kanı var. Aynı düşünce ve geleneklere sahipiz.

Gelgelelim filme: kaçıncı kez izliyorum her izleyişimde film sonunda yutkunmakta zorluk çekiyorum. Bu kadar mı etkiler insanı o son sahneler? Iyi kurgulanmış bir senaryo, sürükleyici bir hikaye, beni bir duygudan diğerine sürüklüyor. Gözlerimin dolmasına engel olamadığım sahneden, kahkaha attığım sahnelere geçişim çok hızlı oluyor. Yani Hüznü, acıyı, sevinci ve en önemlisi Pişmanlığı iç içe anlatıyor film.

Insaniz biz hepimiz hata yaparız. Önemli olan yaptıklarımızdan dolayı sonra da Pişmanlık duymamak. Sanırsam bu duyguyu en iyi anlatan karesi de oğlunu yitiren babanın kollarını açarak yıllar öncesine geri dönmek istemesi, pişmanlık haykırışı. ‘Açaydım kollarımı, Gitme diyeydim’ diye canı yanan Dede ve artık sonsuzluğa uğurlanan Sadık. En acısı da Anne ve babasını kaybeden masum yavru- Deniz.Ve Deniz’in akılda kalan sözü: İnsan büyüdükçe hayalleri küçülür mü?




11 Aralık 2011 Pazar


Adele’nin hem sesiyle hem şarkısındaki sözlerinin derin anlamlarıyla benim en sevdiğim şarkıcılar listesinin zirvesini kapacağını yazın ilk defa onun Rolling in the Deep şarkısını dinlediğim zaman anlamıştım. Benden 2 yaş büyük olan İngiliz sanatçısı müziğini ‘Kalbi kırık SOUL müziği’ olarak tanımlamış, Ve şarkılarında hep bir hüzün olduğunu söylemiştir. Zaten yaşadığı aşk tecrübelerinden dolayı şarkılarına hep bir melankolik tını ve hüzün dalgası yansımıştır.

‘19’ adlı albümünde her genç gibi tutku ve şen şakraklık etkisi seziliyor. Ne de olsa adından da anlaşılacağı gibi 19 yaşının izlerini taşıyordu şarkılarının sözleri ve melodileri. Fakat ’21’ isimli albümünde karşımızda olgunlaşmış ve aşkla iplerini koparan bir Adele var. Bu yüzden söylediği her parça sanki söylerken o yaşanılanların derin izlerini tekrardan yaşıyormuş gibi içten bir hava taşımaktadır. Bu sebeple Ben Adele’yi ve bu şarkıların hissettirdiği melankolik duygu selini seviyorum. Bu alanda Adele çok başarılı ve umarım aynı ritmde devam edecek.


Adele'in  SET FİRE TO THE RAİN şarkısını kendim türkçeye çevirisini yapmıştım. Benimkisi şarkıdakı her sözün çevirisi değil de daha çok genel anlamı aktarmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz :)

Karanlıktaydım. Dipteydim. Kalbim de sızlıyordu
Ve Sen geldin, sevginle beni kurtardın, kendime gelmemi sağladın.
Ellerim güçlüydü, fakat dizlerim titrek:
Ayaklarına düşmeden, koynunda kalmayı sağlayabilecek.
..............................
Fakat sende benim tahmin edemediğim tarafın varmış
Dediklerinin hepsi de yalanmış
Çevirdiğin iş/oyunlarının galibiyeti hep sendeymiş
......................
Ve sonunda ateşe verdim yağmuru
o yandı ben ağlarken
çünkü ben seni hayatımdan siliyordum
..............
Belki de seninle kalmam gerekti
gözlerim kapalı, senin sonsuza dek benimle olduğunu düşünerek
fakat SEN İLE BEN... artık bizim ilişki düzelmez.
..............
Ve ben her şeyi sildim. Yaktım.
ve bizi de attım alevlere;
ve bazı şeylerin öldüğünü hissettim içimde.
Çünkü biliyordum bu bir SONdu....
....................
Bazen kapı çalındığında sen geldin diye düşünüyorum
Çaldığın şu kalp: seni bekliyor olmalı
Şimdi ayrılmış olsak bile
Kendimi SENİ ARAMAKTAN alıkoyamıyorum....

10 Aralık 2011 Cumartesi



Her şeyin biribirinden ayrılamaz iki karşıt kutbu vardır. ‘İn’ kutbu ve ‘Yan’ kutbu. İn ve Yang birbirlerine bağımlıdırlar. Tıpkı dalgalar gibi bi yükselerek bi inerek birbirinin karşılıklı uyumunu korur. Sürekli bir hareket oluştururlar. Tıpkı kadın ve erkek’in oluşturduğu dans, aşk, ve hayat gibi.

İyi kötü ile, sevgi nefret ile, yanlış doğru ile, siyah beyazla, aydınlık karanlıkla, gece gündüzle, yaz kışla ne kadar da iç içe geçmiş ve sanki tek vücut olmuş gibi değil mi?

Bazen başımıza gelen olumsuz bir olay sonrasında isyan eder ve dünyada iyi kalmadığından, insanların ve ortamın çok bozulduğundan şikayet ederiz. Bazen de iyi olaylarla karşılaşınca mutlu olur ve dünyada iyilerin ne kadarda çok olduğunu düşünürüz. Aslında ne kötüler çoğalmaktadır ne de iyiler her tarafı kaplamaktadır. Gündüz hükmünü surer, sonra da yerini gece alır,her sıcak yazdan sonra soğuk kış gelir, ve yeni doğan bebek etrafındakilere sevinç yaşatırken: bir fani toprağa verilir hüzün içinde.

Hayat hep böyle dengeler üzerine kurulmuştur. Bir bakmışız İn’deyiz, bir bakmışız Yang’da. Bir bakmışız ikisinin de üzerine aynı anda basmışız...